Feyziye Özberk
Samsun, Erzurum, Sivas ve Ankara… Milli Mücadele’nin, zaman zaman merkezi olmuş önemli tarihi kentlerimiz. Başarısı olanaksız görülen bu mücadele, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasıyla başladı. Bu her bakımdan zor savaş, vatanımızı Batılı emperyalistlerin işgalinden kurtardı. Milletimizi, 100. Yılını kutladığımız Cumhuriyetle taçlandırdı. Bu büyük başarıyı olağanüstü kararlılığı ve yeteneğiyle Milli Mücadele’ye önderlik eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve başta canı olmak üzere her şeyini feda eden milletimize borçluyuz.
MİLLETİN ÖRGÜTLÜ GÜCÜNÜN OLUŞTURULMASI
Mustafa Kemal’in çevresindeki birçok aydından en önemli farkı, halka güvenmesi, milletin içindeki cevheri görmesi bu cevheri açığa çıkarmanın yolunu, yöntemini bulmaya çaba harcamasıdır. Mustafa Kemal halka neden güveniyordu? Çünkü milletini seviyordu. Onun içinde bulunduğu zorun zoru koşulları değiştirmek istiyordu. Savaş meydanlarında milletinin neler yaratabildiğinin en yakın şahidiydi. Ayrıca Gazi köklü tarih ve hayat bilgisiyle gelişmişliğin ya da geriliğin kalıcı olmadığını, Türklerin devlet ve ordu kurmaktaki tarihi birikimini çok iyi biliyordu. Bu durum Mustafa Kemal için güven kaynağıydı. Onun sözlüğünde durumu ya da zorluğu kabul etmek yoktu. Paşa’nın bulduğu kurtuluş formülü: milletin örgütlü gücünün oluşturulmasıydı. Bu sağlanırsa yeterli otoriteye sahip yetenekli bir önder kader değiştirici olabilirdi.
Mustafa Kemal, bu amacını gerçekleştirmek için yaptığı ilk çalışmaları Not Defteri’ne kaydediyor:
“Samsun’a çıktım. 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren bütün memlekette mevcut milli kuruluşlarla temasa gelmeye ve her yerde teşkilatın takviyesine ve genişletilmesine başladım. İlk önce kendi kumandama dâhil olan ve olmayan bütün birlikleri bilgilendirme ve milli maksat ve teşkilat için harekete geçirdim.” (1)
Burada söz edilen teşkilat milletin örgütlenmesidir. Bu durumda öncelikli görev, milletin var olan örgütlerinin güçlendirilmesi, yenilerinin kurulması ve sonra da onların yurt çapında bir merkezde birleştirilmesidir. Bunun için ordunun örgütünden ve diğer olanaklarından yararlanılıyor. Mustafa Kemal, halkın örgütlenmesini, tek ve en güvenli kurtuluş yolu olarak görüyor. Bunu ünlü cümlesiyle kayda geçiriyor: “Milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız bir Türk devleti kurmak!”
İşte bu örgütlenmenin ilk önemli adımları, Erzurum’da ve Sivas’ta yapılan kongrelerle atılıyor. Mücadelenin amacı ve ilkeleri karar altına alınıyor. Ve tüm halkı temsil eden bir karar merkezi seçiliyor: Heyeti Temsiliye. Artık sıra bütün vatanı temsil edecek ve iktidarı siyasi ve hukuki kurumlarıyla devralacak Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasına gelmiştir.
Erzurum ve Sivas kongreleri, hem İşgalcilerle, onlarla aynı safta yer alan Padişah’la, Damat Ferit Hükümeti’yle ve hem de onların şöyle ya da böyle etkisinde kalan kişilerle verilen siyasi ve ideolojik mücadeleyle toplanabildi. Kararlar alabildi. Üstelik bu kişilerin birçoğu Mustafa Kemal’le birlikte, milli saftaydılar. Atatürk, Nutuk’ta bu iki çizgi mücadelesini; tartışmaları ve kanıtlarıyla anlatıyor.
KÂZIM KARABEKİR PAŞA’NIN İTİRAZI
Heyeti Temsiliye merkezinin Ankara’ya nakli de siyasi tartışmayla alınan kararlardan biridir. Kâzım Karabekir Paşa, 3 Ekim 1919’da Erzurum’dan, Sivas’a yolladığı bir telgrafla bu düşünceye karşı çıkıyor:
“Kuvayi Milliye’yi temsil eden yüksek heyetin, değil Ankara’ya, hatta Sivas’ın batısına bile geçmemesi fikrindeyim.” Karabekir Paşa, İstiklal Harbimizin Esasları, kitabında neden böyle bir karar aldığını şöyle açıklıyor: “Şimendiferlerle İstanbul’a bağlı ve henüz milli teşkilatı Doğu kadar sağlam olmayan Batı bölgesinde Heyet-i Temsiliye bir felakete maruz kalırsa daha ilk günden milli saygınlığımız berbat olacaktı.”(2)
Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta merkezin Ankara’ya naklinin stratejik gerekçesini ayrıntılı bir biçimde anlatıyor:
“Heyeti Temsiliye’nin, doğu vilayetlerinden ziyade batı vilayetlerine, İstanbul’a yakın bulunmasını gerektiren ve haklı gösteren mantıki sebepler elbette çok idi. Evvela, batı ve güneybatı vilayetlerimizden fiilen düşman işgali altına alınmış olanlar vardı. Bu vilayetlerimizi işgal eden düşman karşısında esaslı müdafaa cepheleri teşkil ve onların kuvvetlendirilmesi vasıtalarını temin etmek lazımdı.
Hâlbuki doğu vilayetlerimizde böyle feci bir vaziyet yok idi. Kati olarak yakın bir fiili tehlike de muhtemel görülmüyordu. Uzak bir ihtimale göre, faraza doğudan Ermenilerin fiili bir tecavüzü kabul olunsaydı bile, onun karşısında Kuvayi Milliye ile takviyesi kararlaştırılmış olan, kendilerinin (Karabekir Paşa) kumandası altında 15. Kolordu hazır bulunuyordu.
Fakat İzmir cephelerinde muhtelif kumanda tarzları, muhtelif mahiyette kuvvetler ve muhtelif ve türlü olumsuz kaynaklardan zararlı tesirler vardı. Adana işgaline karşı henüz cephe teşekkül edememişti.
Bu bakımdan uyulacak yol ve yöntem şudur ki genel durumu yönetip yürütme sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye elden geldiğince yakın yerde bulunmalıdırlar. Yeter ki bu yakınlık, genel durumu gözden çıkaracak derecede olmasın! Ankara bu şartları üzerinde toplayan bir noktadaydı.(…)
Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanması zorunlu görüldükten sonra, Ankara’ya gelmenin ne kadar yerinde ve yararlı olduğunu açıklamayı gereksiz bulurum.”(3)
Kâzım Karabekir Paşa’nın emrindeki 15. Kolordu’nun doğuda sağladığı güvenli ortam ve geliştirilmeye başlanan Sovyet Rusya dostluğu (bu dostluk özellikle Sakarya Savaşından sonra çok güçleniyor) Mustafa Kemal’in batı cephesindeki mücadelesini kolaylaştırıyor. Ona güvence oluyor. Batıdaki mücadeleyi daha güçlü yürütmek için sırtını rahatça doğuya dönebiliyor.
ANKARA’YA GİDİLİYOR
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay ve Heyet-i Temsiliye karargâhı, Sivas’tan ayrılıyor. Gece konaklamalarıyla 9 gün süren zor bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşılıyor.
Heyet, Sivas’tan ayrılırken Sivas Lisesi’nin önünde toplanan binlerce insan onları uğurluyor. Tarih: 18 Aralık 1919, günlerden Perşembe, sabah saat dokuz… Bir grup Sivaslı, at arabalarıyla Heyet’i şehir sınırına kadar izliyor. Kar yağıyor ama halkın sıcak gösterileri yolcuları ısıtıyor. Üstü açık, yıpranmış üç araba yola koyuluyor. Otomobiller, saatte yirmi, yirmi beş kilometre hız yapabiliyor. Heyet, karda, buzda üstü açık otomobillerle, ölüm tehlikesi de dâhil çok eziyetli bir yolculuk yapıyor.
ANKARA’DA KARŞILAMA TÖRENİ
27 Aralık 1919 Cumartesi saat 11.00’de, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy ile Ankara Valisi Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Dikmen sırtlarında bekliyorlar.
Heyet, il merkezinde, bugünkü Genelkurmay Başkanlığı önünde toplanan binlerce Ankaralı tarafından, büyük bir tezahüratla karşılanıyor. Ankara Müdafaa-i Hukuk Derneği Başkanı Rıfat Börekçi Hoca, Seymenlerle birlikte karşılayanların arasındadır.
O sabah ajanslarda Mustafa Kemal Paşa’nın geleceği haberi veriliyor. Ayrıca sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanıyor. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlar. Köylerden atlarıyla ve kağnı arabalarıyla binlerce insan karşılamaya geliyor. Yedi yüz piyade, üç bin atlıdan oluşan bir Seymen alayını, Ankara’da bulunan dervişler izliyor. Öğrenciler ve memurlar da törende yerlerini alıyorlar.
Mustafa Kemal, karşılama heyetinin önünde otomobilden iniyor. Her birinin ellerini sıkarak hatırlarını soruyor. Daha ilerde duran, yedi yüz kadar zeybek kıyafetinde, ellerinde palalarla dizilmiş gençleri görüyor. Paşa, onlara “merhaba” diyerek selam veriyor. Hepsi birden “sağ ol” yanıtını veriyorlar. Bu selamlaşma, gençlerin savaşmaya hazır olduklarını anlatan kısa öz mesajlarıyla tamamlanıyor:
“Paşa: Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz?
Gençler: Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik.
Paşa: Bu fikirde sabit misiniz?
Gençler: Ant olsun.
Paşa: Var olunuz.”
Bu sırada binlerce insan “yaşa” sesleriyle, alkışlarla ortalığı çınlatıyor. Mustafa Kemal ve arkadaşları, halkla birlikte Hacıbayram’a kadar yürüyorlar. Türbe ziyaret ediliyor. Paşa, burada kısa bir konuşma ile Ankara halkına teşekkür ediyor.
ANKARA MİLLİ BİR MERKEZ HALİNE GELMİŞ
Ankara’da yapılan bu karşılama töreni, o günlerin koşullarında olağanüstüdür. Ali Fuat Cebesoy’un: “Ankara’yı nasıl buldunuz Paşam” sorusuna Mustafa Kemal’in verdiği yanıt Paşa’nın da beğenisini, memnuniyetini gösteriyor: “Cidden fevkalade, tebrik ederim, Ankara hakikaten milli bir merkez haline gelmiş.” Bu gelişmede Ali Fuat Paşa’nın rolü, çabası önemlidir.
Ankara’nın milli bir merkez haline gelmesinde birkaç kişinin daha katkısı vardır. Bunlardan biri Ankaralılar tarafından vali olarak seçilen, Defterdar Yahya Galip Bey’dir. Heyeti Temsiliye üyesi eski Bitlis valisi Mazhar Müfit’in betimlemesiyle Yahya Galip Bey, çok iyiliksever ve iradeli bir zattır. Göreve başlar başlamaz İstanbul’a sevk olunmayıp hapishanede tutulan 200 İttihatçıyı serbest bırakıyor. Yahya Galip Bey’in bu cesur tutumu halkın sevgisini, desteğini kazanmasını sağlıyor. Halk ona “Hakan” unvanını veriyor. İngiliz işbirlikçisi haline gelen bazı İtilafçı yöneticiler, vatansever insanları İttihatçı suçlamasıyla hapse atıyorlar. Önceki Ankara valisi Muhittin Paşa da böyle bir idarecidir. Milli Mücadele’ye karşı tutumuyla tanınıyor. Ankaralılar bu nedenle onu istemiyor. Hapisten serbest bırakılan 200 insanın suçu yalnızca vatansever olmaktır.
Yahya Galip Bey’in önemli bir diğer hizmeti Ankara’da, Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına önderlik etmesidir. Bu Cemiyeti’n reisi Mustafa Kemal’e destek olan cesur, vatansever Müftü Rıfat Efendi’dir.
Müftü Rıfat Efendi’nin Milli Mücadele’ye desteği maddi ve manevi olarak hep devam ediyor. Onun çok önemli bir katkısı da Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını Ankara’daki zor günlerinde parayla desteklemesidir. O, Heyetin parasız kaldığı bir gün, Ankaralı eşrafın kendi aralarında toplamalarını sağladığı bin lirayı (o döneme göre çok değerli ) Heyetin mali işlerini yürüten Mazhar Müfit’e teslim ediyor.(4)
28 Aralık 1919’da Ankara’nın ileri gelenleri, yakın ilçelerden gelen kurullar, ayrıca ticaret ve sanat sahiplerinden oluşan bir grup Paşa’yı Ziraat Mektebi’nde ziyaret ediyor. Mustafa Kemal, Mondros Ateşkesi’nden başlayarak tüm gelişmeleri özetleyen ve mücadeleyle mutlaka başarıya ulaşılacağını belirten ve güven aşılayan bir konuşma yapıyor.
Heyeti Temsiliye Merkezi Ankara’dadır
Mustafa Kemal, Ankara’da olduklarını 27 Aralık 1919 tarihli bir tebliğ ile duyuruyor:
“Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya hareket eden Heyeti Temsiliye, bütün güzergâhında ve Ankara’da büyük milletimizin sıcak ve samimi vatanperverane tezahüratı içinde, bugün ulaştı. Milletimizin gösterdiği birlik ve azim eseri, memleketimizin geleceğinin temini hakkındaki kanaatleri sarsılmaz bir surette destekleyici mahiyettedir. Şimdilik Heyeti Temsiliye merkezi Ankara’dadır. Hürmet takdim eyleriz, Efendim. Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal.”
Halkın kitlesel olarak katılımıyla gerçekleşen Sivas – Ankara güzergâhındaki tüm karşılamalar ve toplantılar Mustafa Kemal’in, bazılarının ha bire öne sürdükleri gibi yalnız olduğu tezinin doğru olmadığını kanıtlıyor. Ayrıca millet giderek güçlenen bir biçimde Milli Mücadele saflarına katılıyor. Nitekim bu büyük mücadele, şehitlerimizin kanları pahasına kazanılan dört büyük zaferle zirveye ulaşıyor. Lozan Antlaşmasıyla kayda geçiriliyor.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmaz üzere Milli Mücadele’ye ve Cumhuriyet’imizin kuruluşuna katılan bütün vatanseverleri minnet, saygı ve sevgiyle anıyorum. Sanırım Atatürk’ü candan saymak ve sevmek bugün de ondan öğrenmeyi gerektiriyor. Bugünün tartışmaları ışığında NUTUK yeniden okunmalı. O, iktidar, oy ya da destek uğruna ilkelerinden hiçbir zaman taviz vermiyor. Doğru bildiği yoldan ayrılmıyor.
Kaynaklar:
1. Atatürk’ün Not Defteri VII, 25 Haziran 1919, s.39 ve 180.
2. Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, s. 174, 175.
3. Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 19, NUTUK I, Kaynak Y., İstanbul, 3. Basım, Mart 2015; s. 252, 253.
4. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2019, İki cilt; s. 488, 507.
Feyziye Özberk