CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı tarih olan 19 Mart’tan bu yana Eskişehir’de protestolar devam ediyor.
Protestolar kapsamında, Ulus Anıtı’nda bir araya gelen DİSK, Eskişehir Tabip Odası, KESK ve TMMOB üyeleri, Adalar Porsuk Mevkisi’ne yürüdü.
“Hak, hukuk, adalet”, “Özgür basın susturulamaz” şeklindeki sloganların atıldığı, hukunu üstünlüğü vurgusu yapılan yürüyüşe, CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz ve CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan da katıldı.
“HAKLARIMIZDAN VE GELECEĞİMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Yürüyüşün sonunda yapılan basın açıklamasında konuşan Büro Emekçileri Sendikası (BES) Eskişehir Şube Başkanı Ayhan Güler, şu ifadeleri kullandı:
“Demokratik bir ülke ve insanca yaşam için haklarımızdan ve geleceğimizden vazgeçmeyeceğiz! Bugüne kadar binlerce kez söyledik. Bir kez daha söyleyelim. Emeğin haklarını korumanın, kazanımlarını kalıcı hale getirmenin yolu demokrasinin, adaletin, hukukun üstünlüğünün, barış ve kardeşliğin tesis edilmesinden geçmektedir.
Ancak, Türkiye’de uzun yıllardır ülkeyi yönetenler emeğe, emekçilere sırtını dönmüştür. Dolayısıyla demokrasi, adalet, hukukun üstünlüğü gibi temel değerler de bizzat ülkeyi yönetenler tarafından yıllardır yok sayılmaktadır. Son aylarda, özellikle son iki hafta içinde yaşanan gelişmeler ise mevcut iktidarın ülkeyi hızla zifiri bir karanlığa sürüklediğini göstermektedir.
Seçme ve seçilme hakkımızdan sendikal hak ve özgülüklerimize, düşünceyi ifade özgürlüğünden toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımıza, haber alma hakkımıza kadar en temel hak ve özgürlüklerimiz ayaklar altına alınıyor.”
“BU KRİZİ DEMOKRATİK YOLLARLA AŞACAĞIZ”
“Bugün geldiğimiz yer; en temel hak ve özgürlüklerimizin yok sayıldığı, baskıların, şiddetin, hukuktan yoksun soruşturmaların, gözaltıların ve tutuklamaların olağanlaştığı yerdir. Her şey, hepimizin gözleri önünde yaşanıyor. Ülkeyi yönetme kudretini gittikçe kaybeden, ekonomiyi çıkmaza sürükleyen iktidar bir yönetememe krizi yaşıyor.” diyen Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu krizi demokratik yollardan aşamayacağını gördükçe baskıcı politikalara, hukuksuzluğa, şiddete daha fazla sarılıyor. Bunun için; bir yıl önce halkın oylarıyla seçilen yüzlerce belediye başkanı ve meclis üyesi hakkında yeni yeni soruşturmalar açılıyor, yerlerine kayyımlar atanıyor. Bunun için; 16 milyonluk bir şehrin Büyükşehir Belediyesi Başkanı’nın 35 yıl önce aldığı diploması cumhurbaşkanı adayı olmasını engellemek için hukuksuz bir şekilde iptal ediliyor.
Gizli tanıkların ‘görmedim, şahit olmadım ama öyle dediklerini duydum’ gibi garabet ifadeleri ile tutuklanıyor. Özerk, bilimsel, demokratik bir üniversite isteyen öğrencilerinin kampüslerinin önüne TOMA’lardan barikatlar kuruluyor. Yüzlerce üniversite öğrencisi şafak vakti yurtlarına, evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Bunun için; sadece eğitim emekçilerinin değil, çocuklarımızın eğitim hakkını savunan, çocuklarımızın geleceğini tarikatlar, cemaatler, MESEM ve ÇEDES gibi projelerle karartmak isteyenlere karşı mücadele eden Türkiye’nin aydınlık yüzü Eğitim-Sen hedef gösteriliyor. Boykot yaparak üniversiteleri özgürleştiren öğrencilere destek için akademisyen ve öğretim elemanlarının katıldığı bir günlük iş bırakma kararı alan Eğitim-Sen’in yöneticilerine ev hapsi cezası veriliyor. 65 bine yakın üyesiyle dünyanın en büyük barolarından biri olan, hukukun ve adaletin yılmaz savunucusu İstanbul Barosu’nun yönetimi görevden alınıyor.”
“HUKUKSUZLUKLARIN FATURASI HALKA KESİLİYOR”
Basına yönelik baskı hakkında da konuşan Güler, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Halkın gerçekleri görmesi engellenmek isteniyor. Muhalif basın hedef alınıyor. Gerçeği halka ulaştırmak isteyen gazeteciler tutuklanıyor. Ülke öyle bir hale getirildi ki, sokak röportajına katılan yurttaşlar hatta falcılar dahi iktidara, siyasilere hakaret gerekçesi ile gözaltına alınıyor, cezaevine konuluyor.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen bu hukuksuzlukların, baskıların faturası da yine daha fazla yoksulluk, daha fazla geleceksizlik ile emeği ile geçinen kesimlere, bizlere yıkılıyor. Nitekim son iki haftada ülke ekonomisi alt üst olmuştur. Borsa taban, döviz kurları ise tavan yapmıştır.
Kurdaki yükselişi engellemek için son iki haftada 25 milyar dolara ulaşan bir döviz rezervi satılmıştır. Böylece son iki yıldır işçilerin, emekçilerin, emekliklerin, asgari ücretlilerin yani hepimizin maaşlarının, ücretlerinin TÜİK’in sahte enflasyonu ile baskılanması üzerinden biriktirilen rezervler sadece son iki hafta da buharlaşmıştır.”